HARRAN
Misyonu
İlçemizde merkezde 6, taşrada 122 olmak üzere 128 mahalle bulunmaktadır. İlçemizin nüfusu 94207 olup, merkez nüfusu 9653 taşra nüfusu 84554’dür.
Arazi yapısı genellikle engebeli olmayan Harran Ovası, denizden azami beş yüz metre yüksekliğe sahip ve dört tarafını çeviren Fırat ve muhtelif kolları ile sulanabilen bir bölgedir. Kültürel zenginliği ve arazilerinin verimliliği, Doğu ve Batı dünyası arasındaki ticari yolların keşisme noktasında olması sebebiyle Harran bölgesi tarih boyunca çevresinde yaşayan ve büyük devletler kuran savaşçı milletlerin hırslarını kamçılamış ve dikkatlerini üzerinde toplamıştır.
Bölgenin önemini arttıran bir diğer özellik de Batı ve Doğu dünyası arasında ticareti ve kültürel alışverişi sağlayan ticaret yollarının buradan geçmesi ve burada birleşmesidir. Tarihin ilk devirlerinden itibaren birçok medeniyete ve kültüre beşiklik yapmış, dünyanın en önemli cağrafyalarından biri olan Harran bölgesi, Suriye, Irak ve Doğu Anadolu bölgelerini birbirine bağlayan yolların geçtiği bir yerdedir.
Harran, Kuzey Mezopotamya’dan gelerek batı ve kuzey batıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu’dan Mezopotamya’ya, Mezopotamya’dan Anadolu’ya olan ticaret akışının binlerce yıl Harran üzerinden yapılmış olması bu tarihi kentte zengin bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur.
Tevrat’ta da “Haran” olarak geçen yerin burası olduğu söylenir. İslâm tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynan’a veya İbrahim Peygamber’in kardeşi “Aran”a (Haran) bağlarlar. XIII. yüzyıl tarihçilerinden İbn-i Şeddat, Hz. İbrahim’in Filistine gitmeden önce bu şehirde oturduğunu, bu nedenle Harran’a Hz. İbrahim’in şehri de denildiğini, Harran’da İbrahim Peygamber’in evinin, adını taşıyan bir mescidin, O’nun otururken yaslandığı bir taşın var olduğunu yazmaktadır.
Şanlıurfa İline bağlı Harran İlçesi 1946 yılına kadar İlçe sıfatına haizken, o tarihte Bakanlar Kurulu Kararı ile Bucak Merkezine dönüştürülmüş olup, şimdiki Akçakale İlçesine Bucak Merkezi olarak bağlanmıştır. Bakanlar Kurulu Kararı ile 1987 yılında 3392 sayılı Kanunla tekrar İlçe statüsüne dönüştürülmüştür. İlçe Merkezi Şanlıurfa İl’ ine 44 Km. mesafededir. Güneyinde Akçakale İlçesi, Kuzeyinde Şanlıurfa İl Merkezi, Doğusunda Ceylanpınar İlçesi, Batısında ise Şanlıurfa-Akçakale karayolu vardır.
Şanlıurfa’nın 44 km. güney doğusunda bulunan ve her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi kent Harran, kendi adıyla anılan ovanın merkezinde kurulmuştur.
Tevrat’ta da “Haran” olarak geçen yerin burası olduğu söylenir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynan’a veya İbrahim Peygamber’in kardeşi Arana(Harran) bağlarlar. XIII. Yüzyıl tarihçilerinden İbn-i Şeddat, Hz. İbrahim’in Filistin’e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu, bu nedenle Harran’a Hz. İbrahim’in şehri de denildiğini, Harran’da İbrahim Peygamber’i evini adını taşıyan bir mescidin, Onun otururken yaslandığı bir taşın var olduğunu yazmaktadır.
Harran, Kuzey Mezopotamya’dan gelerek batı ve kuzey batıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu’dan Mezopotamya’ya, Mezopotamya’dan Anadolu’ya olan ticaret akışının binlerce yıl Harran üzerinden yapılmış olması bu tarihi kentte zengin bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur.
Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya’daki Asur ve Babillerin politeist inancına dayanan Paganistliğin(Putperestlik) önemli merkezlerinden olması yönüyle de ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran’da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi “Harran Ekolü ”dür. İlkçağdan beri varlığı bilinen Harran Üniversitesinde dünyaca ünlü birçok bilgin yetişmiştir.
Emevi hükümdarlarından II. Mervan 744 yılında Harran’ı Emevi Devleti’nin başkenti yapmıştır. Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbasilere yenilerek Harran’da sona ermiştir. Abbasi hükümdarı Harun Reşit zamanında “Harran Üniversitesi” dünyada büyük bir ün kazanmıştır.
Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovası’na akıtılan Fırat Nehri, Harran’ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine tekrar kavuşturmuştur.
Harran milattan önceki dönemlere uzanan bir tarihe sahiptir. Geleneksel örf ve adetleri de aynı tarihlere kadar uzanan bir seyir takip eder.
Tarih seyri içinde birçok konuda olduğu gibi Harran gelenek ve göreneklerinde değişmeler ve etkilemeler olmuştur.
Cumhuriyet dönemindeki kültür değişimleri sınırlı olsada bu alanda da etkisini göstermiş, kültür hayatımızda yeni kurumlar yerini almış, kültür hayatımızın önemli unsurlarından giyim kuşam, gelenek ve görenekler gibi folklor oyunlarımız gibi birçok konularda değişiklikler olmuştur. Güneydoğu Anadolu Projesine bağlı olarak son yıllardaki nüfus artışı, kültür değişimi sürecini hızlandırmış ve bu süreç artarak devam etmektedir.
Bugün, sıra gecesi, dağ yatısı, düğün, nişan, gelin hamamı gibi birçok gelenek bütün canlılığıyla yaşamaktadır. Sanayileşme, nüfus artışı ve teknolojisin gelişmesi, bugün mevcut olan birçok özgün halk kültürü ürününün zamanla yok olmasına, bir kısmının da değişmesine neden olacaktır.
Bunların dışındaki gelenek ve görenekler, atasözleri, beddular, bilmeceleri halk hikayeleri, masallar, halk ilaçları, çocuk oyunları, el sanatları, efsaneler gibi birçok konu Harran kültürünün ayrılmaz parçalarıdır.
Harran mutfağı büyük ölçüde Urfa mutfağı ile örtüşür. Nüfusu gibi mutfağı da Arap kökenlidir.
Her yerel mutfakta olduğu gibi bölgede yetişen ürün/hayvan çeşidinden ve iklim şartlarından etkilenmiştir. Buğday başta olmak üzere her türlü tahıl ve bakliyat ürünleri, acı biber, kurutulmuş sebze, koyun eti, yoğurt, nar yemek tariflerinin vazgeçilmez malzemeleridir. . Harran’ın kavurucu sıcaklarında damlarda kuruyan biberlerden harika salça ve isot üretilir, yemeklerde bolca kullanılır.
20 sene öncesine kadar bölgede hakim olan susuzluğu hesaba kattığımızda Harran mutfağının aslında yokluktan oluşan bir mutfak olduğunu hatırlamamız gerekir. Yoksulluk içinde bu kadar zengin bir mutfağın (lezzetli yemeklerin) oluşması aslında şaşırılacak bir konu.
Kendi mutfağınızda denemek isteyebilirsiniz diye bu yazıda size birkaç yemek tarifi sunduk.
Ayrıca Harran’a geldiğinizde, Harran kadınlarının en başarılı tarifelerden yararlanılarak yine Harranlı kadınlar tarafından yapılan yerel yemekleri sur içiindeki evlerde tatma şansınız var!
Tarihi belgelerden anlaşıldığına göre, Harran adı 4000 yıldan beri değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Harran adı Sümerce ve Akatça “Seyahat-Kervan” anlamına gelen “Harran-u” dan gelmektedir. Diğer bir görüşe göre de “Kesişen Yollar” anlamındadır.
Antik Kültürünün temsilcileri Sabiiler, Hiristiyanlar ve Müslümanlar Harran da büyük bir uyum içerisinde birlikte yaşamışlar, buradaki okullardan dünyaca ünlü alimler yetişmiştir.
Emevi hükümdarı 2. Mervan, Harran’ ı devletin başkenti yapmış,Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbesilere yenilerek Harran da son bulmuştur. Tarihi geçmişi islam öncesine dayanan dünyaca ünlü “Harran okulu üniversite” Abbasi halifesi Harun Reşid zamanında daha da gelişerek ününü yaymaya devam etmiştir.
İlk çağ Hellenizminin İskenderiye deki bilim ve felsefe okulu dagıtılınca buradaki alimler Hz. ömer zamanında 7.yy.ilk yarısı Antakya ve Harrandaki okullara yerleştiler.İslamiyetten önce varlığı bilinen Harran okulu, İslami dönemde de ününü devam ettirdi. Harrandaki islam ünüversitesinde Sabiiler, Hristiyan ve müslümanlardan oluşan aydın gruplar vardı ve bunlar araştırmalar yapıyorlardı. Harran okulundaki Sabii alimlerinden büyük kısmı sonradan müslüman olmuştur. VII. yüzyıl sonrası ile VIII. yüzyılın ilk yarısında harran okulunda tercüme işi hızlandı. İlk çağ yunan bilginlerinin eserleri arapçaya tercüme edildi. harran; yunanca ve süryanice arapçaya yapılan tercümeleri merkezi durumuna geldi.
Emevi Halifesi II. Mervan Harran’ı başkent yapınca (744-750) buradaki bilimsel çalışmalar daha da ağırlık kazandı.
Harran Okulunda sürdürülen bilimsel çalışmalar din, astronomi, tıp, matematik ve felsefe olmak üzere beş bölüme ayrılıyordu.
1260 yılı başlarında Moğollar tarafından istila edildi. Moğollar kenti ellerinde tutamayacaklarını anlayınca 1271 yılında Harran’ın camiini, surlarını, kalesini yakıp yıkarak kenti tahrip ettiler. Bundan sonra Osmanlı döneminde dahi Harran eski parlak günlerine bir daha dönemedi.
Harran’dan Han el-Ba’rür Kervansarayı’na ulaşan şose yol, kuzey doğuya doğru devamla 10 km. sonra Harran ilçesine bağlı Özkent Köyü adıyla anılan tarihi Şuayb Şehri harabelerine varmaktadır. Bu kentteki mevcut mimari kalıntıların Roma devrine ait olduğu tahmin edilmektedir. Oldukça geniş bir alana yayılan bu tarihi kentin etrafı, yer yer izleri görülen surlarla çevrilidir. Kent merkezinde çok sayıdaki kaya mezarı üzerine kesme taşlardan yapılar inşa edilmiştir. Tamamı yıkılmış olan bu yapıların bazı duvar ve temel kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir.
Halk arasında Şuayb Peygamber’in bu kentte yaşadığına ve kentin adını Şuayb Peygamber’den aldığına inanılmaktadır. Kalıntılar arasındaki bir mağara Şuayb Peygamber’in Makamı olarak ziyaret edilmektedir.
Harran, Han el-Ba‘rür, Şuayb Antik kenti, Soğmatar turizm yolunun 15. ve 16. km’lerinde yolun solundaki ve sağındaki dağlarda tarihi taş ocakları bulunmaktadır. Bunlardan 16. km’de yolun sağındaki köy içersinde “Bazda”, “Albazdu”, “Elbazde” ya da “Bozdağ Mağaraları” adıyla anılan iki taş ocağı görülmeye değer özellikler taşımaktadır. Çevredeki Harran, Şuayp şehri ve Han el-Ba‘rur yapıları için yüzlerce yıl taş alınması neticesinde her iki mağarada çok sayıda meydan, tünel ve galeriler meydana gelmiştir. Bunlardan özellikle büyük olanı yer yer iki katlı bir şekilde oyulmuş ve yükseklikleri 10–15 metreye varan ayaklar bırakılarak ortada meydanlar oluşturulmuştur. Ayrıca uzun galeri ve tünellerle dağın çeşitli yönlerine doğru çıkışlar sağlanmıştır.
Çok geniş bir alana yayılan dağın dış cephelerinde taş kesilmesi nedeniyle büyük oyuklar meydana gelmiştir. Anadolu’nun belki de en büyük ve en gizemli, gezilmeye değer bu tarihi taş ocağının belli bölümlerinin 13. yüzyılda “Abdurrahman el-Hakkâri”, “Muhammet İbn-i Bakır”, “Muhammed el-‘Uzzar” gibi şahıslar tarafından işletildiği kayalara yazılmış Arapça kitabelerden anlaşılmaktadır.
Şehrin güney doğusunda yer alan İçkale, surların o kesimdeki parçasını oluşturmaktadır.
Hemen hemen bütün kaynaklar, kalenin yerinde bir Sabii mabedinin bulunduğundan söz etmektedirler. İslâm kaynaklarında kaleden ilk kez bahseden el Mukaddesi (h. 4.-m. 10. asır) burasının Kudüs kalesi gibi taştan yapıldığını, güzel ve sağlam olduğunu söylemektedir.
XVII. yüzyılın ortalarında Harran’ı ziyaret eden Evliya Çelebi Harran Kalesi için, “Urfa’dan güney tarafında 9 saat giderek Harran Kalesi’ne geldik. Burayı da Nemrud yapmıştır. Çöl içinde gayet sağlam bir kaledir. Beşgen şeklinde olup sanki usta elinden yeni çıkmış gibidir” demektedir.
Düzensiz dikdörtgen planındaki Harran Kalesi’nin dört köşesinde onikigen birer kule bulunmaktadır. Bunlardan kuzey batıdaki kule tamamen yıkılmıştır. Güney doğudaki kulenin dış kısmı yıkılmış olup iç kısmı ayaktadır. Güney batıdaki ve kuzey doğudaki kuleler ise kısmen ayaktadır.
Harran’ı n 20 km . güneydoğusundaki Göktaş Köyü’nde bulunan Eyyubiler dönemine ait bu kervansaray, kısmen harap durumdadır. Tektek Dağları olarak anılan dağlık bölgede Harran-Bağdat yolu güzergâhında bulunan kervansaray, giriş kapısı, köşe kuleleri, payanda kuleler, mescit (1993’de restore edilip kullanıma açılmıştır), hamam, yazlık ve kışlık bölümleri ile Anadolu Selçuklu kervansaraylarının tüm özelliklerini taşır. 43.30×44.80 metre ölçülerinde kareye yakın bir avluyu çevreleyen kervansaray, yazlık ve kışlık mekânlardan oluşur.
Biri kuzeyde, diğ eri de batıda olmak üzere iki kitabesi bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabeden anlaşıldığına göre bu kervansaray, İsa oğlu el-Hac Hüsameddin Ali H.626/M. 1228-1229 senesinde yaptırıldığı yazılıdır. Bu tarihlerde bölgeye Eyyubilerin hakim olduğu düşünülecek olunursa kervansarayın Eyyubiler döneminde 1228 yılında yapıldığı anlaşılır.
150-200 yılı aşkındır kullanılan kubbeli Harran Evleri‘nin dünyada bir benzeri daha yok. Yanyana dizilmiş bir kaç huniyi andıran ve yazları serin, kışları sıcak tutan Harran Evleri‘nin eski dönemlerde özel bir toprağın gülyağıyla ezilip karıştırılmasından yapıldığı söyleniyor. SİT alanı olarak ilan edildiği için yeni evlerin yapılmadığı Harran’da eski evlerden birini yöreye gelen ziyaretçiler için örnek olarak düzenlenmiş ve gezilebiliyor. Örnek eve girerken Harran Evleri‘ni anlatan bir levha gözünüze çarpar. Levhada Harran Evleri‘ni, “Harran’ın konik kubbeli evleri ören yerinden toplanan tuğlalarla 150-200 yıl önce inşa edilmiştir. Kare, ya da kareye yakın prizmatik bir temel üzerine indirme tekniğinde tuğlalardan yapılmıştır. En çok 5 metre yüksekliğindeki kubbeler 30-40 tuğla dizisiyle örülmüştür. Her kubbe kemerlerle diğer bir kubbeye bağlanarak içeride geniş mekanlar oluşturulmuştur. Harran Evleri bölge iklimine uygun olup, yazın serin, kışın sıcaktır” şeklinde anlatır.
Şeyh Yahya Hayat el-Harrânî, XII. yüzyılda Harran”da yaşamış ve 1185 tarihinde burada vefat etmiş büyük bir İslâm alimi ve mutasavvufudur. XVII. yüzyılın ortalarında Harran”ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Şeyh Hayat”ın türbesinden şu şekilde bahsetmektedir. “Şeyh Yahya (Hayat) ziyaret yeri Harran dibindedir. Kutupluğa ayak basmış ulu sultandır. Harran Kalesi”nin yanında çöl tarafında büyük bir kubbe içinde medfundur. Çöl Arapları bu sultana son derece bağlıdırlar. Hatta Araplar arasında mühim bir mesele için yemin ettirmek icap etse ta Basra, Lahsa, Umman, Cezayir, Kurna”dan gelip bu sultanın üzerine “Yahya Hayati”nin başı için” deyip duvara el sürse Allah”a yemin etmiş gibi sayarlar. Bu sultana Yahya Hayati demelerinin aslı, bir seccade üzerinde tahiyatta ve hayatta oturur gibi oturduğundandır.” Hayat el- Harrani hazretleri ölümünden sonra da tasarrufu devam eden 4 büyük evliyadan biri olarak kabul edilmektedir.
Şeyh Hayat”ın türbesi ve bunun güneyine bitişik olan camisi, Harran şehir surlarının kuzey batı dışarısındaki mezarlık alanındadır. Türbe ve caminin günümüze kadar önemli değişiklikler geçirdiği duvar ve payelerdeki izlerden anlaşılmaktadır. Cami ve türbe 1999-2001 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü”nce restore edilmiştir.